YAKAZA, SEKR, RÜYA ve HAKİKAT
Yakaza; sun’î yapay bir uykudur. Kelime olarak uyanıklık demektir. Dikkatli olmak, şuurlu olmak ve bir kısım ilahi ihsanlara mazhar olmaktır. Yakaza haline girildiğinde kaslar gevşer, dış etken ve uyarılarla irtibat kesilerek bir noktaya odaklanıp sabitlenir, lakin şuur/bilinç açık olduğundan idrak ve dikkat yeteneği kaybolmaz. Uyumak ve uyanık olmak her kişiye göre değişik bir durum arz eder. Çünkü bazıları uyanık iken uykuda, bazıları da uyurken aslında uyanıktır.
Bir de sekr hali vardır, Bunu yakaza ile karıştırmamak gerekir. Sekr hali manevi bir sarhoşluktur. Hatta sekr halindeki bir kimsenin söylediği bazı sözler ölçüsüz olabileceğinden tefsir, tabir gerekebilir. Bu sebepten sekr hali tam bir yakaza değildir. Yaşanan bazı tecellilerin tabir ve tefsiri gerekmektedir. Bu halin en bariz örneğini Beyazıt-ı Bistami Hazretleriyle ihvanları arasındaki yaşanan tecellilerde görmekteyiz.
Beyazıd-i Bistami Hazretleri bir gün müritlerinin huzurunda kendisi cezbe-i rahmaniyeye tutuldu. Bu halde iken (Sübhane ma a’zame şani) yani dedi ki: “Ben kendimi tesbih ederim, ne büyük şanım var”. Bunu duyan müritleri, şeyhleri kendine geldiğinde dediler ki:
“Efendim çok ağır konuşuyorsunuz; sözleriniz de şeriata muhalif” o zaman o mübarek de dedi ki:
“Hakikaten ben böyle bir söz söylediysem, bu sözü söyleyenin katli vaciptir. Eğer bir daha böyle bir söz söyleyecek olursam beni katledin”. Zavallı cahil müritler, ellerine birer hançer alıp mürşitlerinin dalgın bir zamanını kollamaya başladılar. Günlerden bir gün Beyazıd-i Bistami Hazretleri yine cezbeye gelerek “Cübbemin içine baktım, Allah’tan başka kimseyi göremedim” deyince; elleri hançerli müritler hançerlerini rastgele mürşitlerinin üstüne saplamaya başladılar, lakin hançerler vücuduna batmadı. Mürşitleri kendine gelince dediler ki:
– “Efendim yine şeriata muhalif çok büyük bir söz söylediniz”
– “Peki, o zaman beni niye hançerlemediniz?”
– “Efendim hançerledik lakin hançerlerimiz batmadı”
– “Hiç batmaz olur mu? Verin bakalım şu hançeri” ayağına saplamayla birlikte kan sıçradı.
– “Gördünüz mü?”
– “ Ama efendim biz sapladığımızda batmadı”
– “Ah evlatlarım! O zaman o sözleri söyleyen ben değildim”
Bir mana ile de rüyadaki halin şuur yerindeyken yani uyanık iken zuhur etmesi olan yakaza halinin; aklen mümkün olabildiğine göre nasıl gerçekleştiği üzerinde biraz duralım. Bu konuyu daha anlaşılır bir hale getirebilmek için de öncelikle madde ile mana arasındaki aşamaları gözden geçirelim.
Nasıl kabir, dünya ile ahiret arasında bir köprü ise, uyku da yakaza âlemiyle misal âlemi arasında bir köprüdür. Yakaza ile uykuya girmeden bu köprülere irtibata geçilebilir. Yakazada uykuya girilmediğinden rüya görülmez. Çünkü zihin hisseder, dışarıdan gelen mesajları alır, cevap verir, aynı gözümüzün gördüğü gibi görür konuşur ve muhakeme eder. Tefekkür hali de artar. Uykuda ise, beyin her ne kadar çalışmasına devam ediyorsa da, buna benzer faaliyetler yürütmez.
Yakaza halinde duyma/uyartılara duyma yeteneği ve hareketlilik hali gider, zihni tesirler azalır. Meleküt aleminin büyüklerinden sinyallerin gelmesi uyanıklık haline nisbetle daha çok müsait hale gelir. Şuurlu ve iradeli elde edilen bu ortamda zihnimiz dışarıdan gelecek sinyallere/telkinlere karşı perdeleme yapar/sahasını daraltır; manevi telkinler üzerinde yoğunlaşır. Yorum ve eleştirilere iradi olarak set çeker.
* * *
“Rüyanın hafif bölümüyle yakazaya, yakaza haliyle de misal âlemine geçmek; o halde de bir kısım zatların ruhlarıyla görüşmek; fikir alışverişinde bulunmak mümkündür. Çünkü tecerrüd, sıyrılma halinde ruh beden ilişkisi gevşer. Burada serbest tahayyül, fikir çağrışımı ve şuur dışı hatıralar meydana gelir. Ruhen çok kısa zamanda çok işler yapılabilir. Uzak mesafelere gidip gelinebilir. Rüyada ölmüş insanların ruhlarıyla görüşmek mümkün olduğu gibi, yakaza halinde de mümkündür. Çünkü yine irtibatı ruh, duygular kuruyor.
Ruhi gerilim düşürülerek, dikkat sürekli olarak bir noktaya yoğunlaştırılarak aşırı korku, heyecan, sıkıntı ve hayretin yüksek olduğu devrelerde de geçilebilir. Ki, rüya, yakazadan daha derin bir uyku hali olduğuna ve rüyada birçok iş yapıp, pek çok zat ile görüşüp, uzak mekânlara gittiğimize göre biraz daha uyanık haldeki yakazada niçin aynı şeyleri iradi olarak yapmayalım? Kimi zaman, “Ben bu durumu, bu hali, bu manzarayı aynen gördüm, yaşadım!” dediğimiz şey; ya “yakaza” ile misâl âlemine, ya daha önce yaşadıklarımızın toplandığı, resmedildiği, arşivlendiği misal boyutuna geçmek veya daha önce rüyamızda gördüğümüzü yaşamaktır. Demek, yakaza halini gayr-i ihtiyarı olarak da yaşayabiliriz. Ancak, kâinatın Rabbi, terbiye edicisinin koyduğu kevnî/adetullah, tabiat kanunları çerçevesinde riyazet, tefekkür, zikir, nefis terbiyesiyle duygu yoğunluğu yaşayarak ruhi tekâmül neticesinde fizik, mülk ve gayb/metafizik âlemine girebilir, sakinleriyle haberleşebilir, bir takım haller yaşanabilir, hadiseler görülebilir”. Yakaza halinin yukarıda izah edildiği üzere nasıl meydana geldiğini idrak etmeye çalıştıktan sonra, şimdi de biraz hakikat manası üzerinde duralım.
Yakaza’yı bir de başka manasıyla değerlendirelim. yakazadan murat gaflet uykusundan kurtulmak ve cehaletten uzak olmaktır. Buna zikr-i daim uyanıklığı da diyebiliriz. Bir salikin hedefinde evvela gaflet uykusundan uyanmak, Hakk’ın rızası doğrultusunda hareketle, hep uyanık kalmak olmalıdır. İnsanoğlu fıtratı icabı gaflet uykusuna ve bunun gereği olarak da cehalete meyyaldir/eğilimlidir. Resulullah Ef. miz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar”
Hadiste de buyrulduğu üzere insanlar genelde gaflet uykusundadır. Her an emri ve telkini uyanık olarak kalp huzuruyla yerine getiremezler. Bir salikin kalbi eğer zikrullah ile uyanmışsa o salik zahirde uyusa bile hakikatte uyanıktır. Bir hadis-i şerif vardır.
“Benim gözlerim uyusa bile kalbim ve ruhum Rabbimden haberdar ve uyanıktır”
Kalbin istikrarlı olarak daima uyanık kalması için bir kâmil mürşide ihtiyaç vardır. Çünkü kâmilin telkini salikin ruhaniyetinin gelişmesini sağlar. İşte bu sayede o salik mertebe ve makamını zevk etmekte güçlük çekmez. Ve işte bu zevk haliyle yakaza âlemine dalanlar için o âlemde yaşadıkları bir öğüttür. İstediğini görme ve işitme anlamında bir hakikatin remzidir……
Nahit Sertdemir