ŞEYHÜ’L-EKBER MUHYİDDÎN İBNÜ’L-ARÂBÎ’DE ARİF KAVRAMI
Arif, her anda yeni bir ilahi isim ile yaratıldığı için, değişkenlik ve farklılık gösterir.
Her bir isim ile yeni müşahedesini aktarır, bu yüzden arifin ne anlatmak istediğine vakıf olunmaz.
Arif kendini arif olarak bilmez, ancak onu dışarıdan müşahede edenler anlayabilir.
Arif herkesi kendi gibi görür ve herkes gibi olur. Çünkü herkes gönlündedir, daha ötesi yoktur.
Arif için diğerleri yoktur, her şey bütündür birdir. O bütünden parçaya gider.
Beşer ise parçadan bütüne doğru yol alır. Aradaki en büyük fark budur.
Beşer sadece kendi inancını baz alır ve herkesi bunun dışında tutar hatta suçlayabilir.
Oysa arif, bir itikada bağlı değildir, bütün inançlara saygılıdır, onlarla beraber yürür ancak hiçbir inanca bağlı değildir. Dünyasal hiçbir çekim arifi ilgilendirmez.
O masiva denilen eşyanın çekim alanından, cazibesinden kendini kurtarmıştır.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }
Çünkü O, her an ayrı bir şe’ndedir, oluşumdadır, yaratımdadır. İnsan her an yaratılmaktadır, ayrı ilahi isimlerin uğrak yeri, durağıdır. İnsan bedende sabit görünür ancak, her an değişmekte, yeniden yaratılmaktadır. Hakk’ın nefesi her an insan üzerinde bir yenisini “inşa” eder vaziyettedir. Hakk Kat’ında, her bir ilahi yaratım için belirlenen ateş topları olan nur, hedefi için, an’ı bekler. İnsan her an, bir ilahi isim ile yeniden yaratılmakta, bir diğeri ile yokluğa ermektedir. Arif bir mana adamıdır ve mananın şekli olmaz. Çünkü o, Heyula gibi her surette vurur meydana kendini.
{ Muhyiddin İbn Arabi (ks) }