Niyazi Mısri Divanı’nda Hz. Pir şöyle buyurur: “Üç çeşit insan bulunur. Biri Kâfir, biri Mümin, diğerleri de inkiyâd ehli ki Enbiya ve velilerdir. Bunlardan hangisi Hakk’ın emirlerine karşı gelebilir?
Hiçbiri karşı gelmeğe kâdir değildir, çünkü ef’âl, sıfat, zat Hakk’ındır. İnat etmeğe kalkışmak için, bunların kendinin olması icabeder.
Meselâ, köle efendisiyle inat edebilir mi, edemez. Böyle olduğu halde mademki her tasarruf Hakk’ındır, öyleyse bu abes sözler nedir? Nefs ve şeytan dediğin kimlerdir?”
“Kahr-u lûtfü şeyi vâhid bilmeyen çekti azab”
Ehlullah için kahır ve lûtfun yaratıcısı birdir, başka yaratıcı yoktur. Nice lûtuf anın ihsânı ise, kahır da onun hediyesidir.
Hayr ve şer, Allah’ındır. Bunu bilmeyen, şuna buna isnad eyleyen azap çeker, müazzeb olur.
Cümle fitne kaşın ile kirpiğinden olduğun,
Bilen eder mi cihandan nefs-ü şeytân ile bahs.
Şol ruhunla hattının sırrını zâhid anlasa,
Kürsî üzre eylemezdi küfr-ü îmân ile bahs.
Hayrı ve şerri Allâh’tan bilen nefis ve şeytândan bahsetmez. Çünkü âyeti celîlede: “Kul küll-ü min indillâh”,
“Söyle Yâ Muhammed, her şey Allâh’dandır” vârid oldu.
Niyazi Mısri Hazretleri, İrfan Sofraları adlı eserinde; “Allahu Teâlâ’ya sual sorulmaz” sözünü, bakın nasıl şerh ediyor: “Bu fakirin zevkine göre Allahu Teâlâ’nın yaptığından sorulmaz. Çünkü O her şeyi hikmetiyle yapar. Ama bu hikmeti keşif ehlinden başkalarının aklı anlayamaz. Ne zaman Hak Teâlâ’nın: “Yaptığından sorulmaz” hikmeti insanlara açılırsa, ancak o zaman anlayabilirler. Çünkü soru kalmaz ki!.. Zira O’nun hikmeti, bütün mahlûkatına olan rahmetini, sehasını, keremini ve lutfunu eksiltmez.
Şöyle ki: Allah Teâlâ mahlûkatı yaratmış, her şeyi tam yerli yerince koymuştur. Bir kul, Allah’ın fiillerinden kendi ilmine, zevkine ve tab’ına aykırı olan bir şeyi sormak isterse, Allah Teâlâ onun basiret gözünü açar ve kul Allah’ın o şeydeki hikmetini görür. Bu suretle kul, zaruri olarak kalbinden niçin, nasıl sorularını çıkarır ve artık ondan hayret etmez. Onu yerine layık görür. Artık hiç bir şeyin sinek kanadı kadar fazla yahut eksik tarafını dahi Rabb’ına sormayı kendine yakıştıramaz.