“..Ancak Rabbinin merhamet ettiği kimseler müstesnâ
ve zâten de bunun için halketmiştir onları..”
{ Hud 118 , 19 }
Bütün bu çabanın ilk meyvesi birliktir. Birliğe, tevhide ulaşmak için âriflerle beraber olmak şarttır. Topluma kendini ve Rabbini bildirecek olan “görevli”lerin en başında ârifler gelmektedir. Âriflerin nasıl bir görev üstlendiğini Mahmud Erol Kılıç şöyle aktarıyor: “Bir ârifin gayesi, gayelerin en üstünüdür. Fânî olandan yüz çevirip bâkî olana yönelen ârif, gayesini bulan/bilen kimsedir. “Men arefe” sırrını müşahede edip kendini tanıyan ve oradan da Rabbini tanımaya çıkan kimsedir. Ârifler, vahdeti bilendir. Bütün bu görüntülerin ve kesretin arkasındaki Bir’i müşahede eden kimselerdir. Kendileri birliği müşahede ettikleri için topluma da her zaman birlik tavsiyesinde bulunmaktadırlar. Bütün farklılıkları izafî alana indiren ârifin mesajı, “Birlik, birlik, birlik” olur ancak.”