BEYİTLER

Muhyiddîn-i Arabî, zamânında bir kişi,
Felsefeyle îzâha, çalışırdı her işi.

Açık mûcizeleri, ederdi o hep inkâr,
Derdi ki: “Bu şeylere, câhiller inanırlar.”

Geldi bir gün bu kişi, Muhyiddîn-i Arabî’ye,
Kapıdan izin alıp ve girdi içeriye,

Soğuk bir kış günüydü, mangal vardı odada,
Şöyle söze başladı, bu filozof orada.

“Bâzı câhil insanlar, şuna inanırlarmış,
Nemrud Halîlullah’ı, bir gün ateşe atmış.

Ve lâkin Halîlullah, yanmamış o ateşte,
Bu işi akıl mantık, kabûl etmiyor işte.

Ateşin özelliği, yakıcıdır muhakkak
Böyle hurâfelere, câhil inanır ancak.”

Üzüldü o velî zât onun bu sözlerinden
Ona cevap olarak, kalktı hemen yerinden,

Ateş dolu mangalı, alarak ellerine,
Boşalttı tamamını, kilimin üzerine.

Karıştırdı eliyle, hem de o ateşleri,
Sonra da avuç avuç, mangala döktü geri.

Bunu gören filozof, şaşırdı hayretinden,
Dedi ki: “Bu gördüğüm, gerçek mi hakîkaten.”

Peşinden buyurdu ki, Muhyiddîn-i Arabî:
“Sok sen de şu ateşe, elini, benim gibi.”

O dahî bir elini, uzatınca ateşe
Ateşin şiddetinden, geri çekti acele.

Çok hayret etmiş idi, o kişi olanlardan,
Muhyiddîn-i Arabî, buyurdu ki o zaman:

“Ateşin özelliği, yakıcıdır ve fakat,
İbrahîm peygamberi, yakmadı, bu hakîkat,

Bıçak da kesicidir, mantığa bakar isek,
Ve fakat İsmâil’i, kesmedi, bu da gerçek.

Sen yanlış biliyorsun, hakîkat işte budur,
Her şey Hak teâlânın, dilemesiyle olur.”

Pişman oldu o kişi, önceki sözlerine,
Şehâdeti söyleyip, girdi İslâm dînine.